Son güncelleme tarihi 1 Kasım 2020
Merhaba arkadaşlar. Yepyeni bir seriyle karşınızdayım!
Devam ettirebilirsem eğer bu şekilde, dizi incelemelerini bölüm bölüm devam ettirmek istiyorum. Bu bölümler arası inceleme için de epey zamandır izlemeyi düşündüğüm, gerek karakterleri gerekse atmosferi açısından hoşuma giden dizi, Peaky Blinders ile başlamak epey hoşuma gitti. Şimdiden belirtebilirim ki incelemelerinde spoiler vermekten kaçınmayacağım. Dizinin bölüm bölüm konusunu ayrıntılı anlatmak hoşuma gidiyor.
İlk olarak 2013’te başlayan Peaky Blinders’i kabaca anlatmam gerekirse, Birinci Dünya Savaşı sonrasında Birmingham, İngiltere’de faaliyet gösteren “Peaky Blinders” adlı çeteyi anlatan suç-drama konulu televizyon dizisidir. Netflix’in aldığı bu güzel yapımın her bölümü bir saatlik uzunluktadır. Senaryosunu Steven Knight, yapımcılığını ise Caryn Mandabach ve Tiger Aspect Yapımcılık üstlenmiştir.

‘’Doğru olanı yaptın mı?”
”Doğru olanı yaptım!”
Fanatikler ya da koministlerle hiçbir bağı olmayan Peaky Blinders’in çete lideri Thomas Shelby (Cillian Murphy), bir gün farkında olmadan beklenmedik bir hata yapar. Bu hata nedeniyle döneminin dış işleri bakanı Winston Churchill, Birmingham’a Kuzey İrlanda Belfast’tan bir polis müfettişi Bay Campbell’i atar. Bu, ulusal çıkarlar için gelen müfettişin görevi, Thomas Shelby’nin yanlışlıkla aldığı silahların nerede olduğunu öğrenmektir. Tabii bu yanlışlığı, ekibin Polly Teyzesi (Helen McCrory) hariç kimse bilmemektedir, çünkü Peaky Blinders çetesi her ne kadar bir çete olarak anılsa da, kaçakçılık değil, aynı zamanda bir bahis şirketi de işletmektedir.
Polly Thomas’a, hemen kaçak silahları elinden çıkarmasını, eğer bunu birilerine satarsa onu asacaklarını söyler. Thomas ona dolunayın olmadığı gün, üç gün içerisinde, bunu yapacağını söyler. O an fazlasıyla kararlıdır, ama sonradan, yanlışlıkla da olsa eline geçen silahların yükselme fırsatı olduğunu fark ederek bunu yapmaktan vazgeçer.
Bu sırada, beklenmedik bir şekilde olaya dâhil olan polis müfettişi, şehri hem adam etmeye hem de bu çetedeki olayları çözmeye ant içmiştir. Bunun için de elinden ne geliyorsa yapacaktır. Aynı zamanda şehrin göbeğinde bulunan bara, kendisini İrlandalı bir şarkıcı olarak tanıtan güzel bir kız gelir. Barmen, ilk olarak orada çalışmasına izin vermez, ama sonradan fikrini değiştirir. Bu kızın da aklında pek iyi olmayan planlar vardır.
Savaştan döndükten sonra çoğu kişinin zihninde emareler oluşmuştur. Çoğu bunu anlatmıştır, en azından Thomas gibi atlatmış gibi görünüyordur, ama Danny Whizz-Bang onlardan birisi değildir. Arada kendisini kaybederek etrafa zarar vermeye başlar. O anlardan birisinde, İtalyanların kardeşlerinden birisini öldürür. İtalyanlar arasındaki anlaşmazlığı bozmamak için Thomas’ın, öldürdüğü kişinin kardeşleri karşısında, Danny’i öldürmesi gerekmektedir. Burada düzenlediği numaradan sonra Danny’nin hem aklını başına alması için bir neden olur hem de Thomas’ın silahlar konusundaki düşüncelerinde de bir yardakçı olmuştur.

Bölümün ilk yarısından sonra bu kızın aslında büyük bir rol oynadığını görüyoruz. Tahmin etmesi zor olmasa gerek, Thomas’la da ilişiği olacak gibi görünüyor ki bence bu da dizinin en can alıcı noktalarından birisi olacak. Thomas savaştan geldiğinden beri herhangi bir kızı istememiştir. Barda çalışan kızın da, polis müfettişiyle bağlantılı olması işleri daha karmaşık bir hale getireceğine eminim.
Bilmiyorum, sizin de hoşunuza gidiyor mu? Suç ve dram dolu filmlerde aşkı da sıkıştırıp insanları bir şekilde, aşkın var olması imkânsız gibi görünen mekânlarında, aşkın da olabileceğini göstermeleri beni etkiliyor. Diziyi çok fazla seveceğimi düşünüyorum.
İlerleyen bölümlerde neler olacak gerçekten merak ediyorum. Sanırım, sezon boyunca Dedektif Campbell’ın silahları bulması için barmen kız Grace’i Thomas’ı ikna etmek için etrafında göreceğiz ve bu durum epey rahatsız edici olacak. Açıkçası sonunda Thomas’ın hissettiklerini görmek istemiyorum. 🙁
Atmosfer, karakterler, kıyafetler açısından inanılmaz bir başlangıçtı. İngiliz aksanları ise beni benden aldı. Karakterleri tanımak, anlatmak isteneni biraz olsun yansıtmak için ilk bölüm yerindeydi. Birmingham’da Peaky Blinders çetesinin üstünlüğünü yansıtması anlaşılırdı. Bana kalırsa, baş karakter olarak izlediğimiz Thomas Shelby, yani Cillian Murphy’nin içerisinde bulunduğu en muazzam ve kariyerinin doruk noktasında performans sergilediği bir dizi!
1. Sezon 2. Bölüm İncelemesi 🔜
İlk yorum yapan siz olun