Kahverengi Elbiseli Adam
Elmasların Peşinde!

John Eardsley ve Arkadaşı Harry Lucas, 1913’te, Güney Amerika’da bir ülke olan İngiliz Guyanası’na giderler. Orada sürdürdükleri gizli macerada bir takım elmaslar keşfederler. Bu elmaslarla hayatlarının kurtulduğunu düşünüyorlardır. John Eardsley, sevgilim dediği Nadina’ya bu elmaslardan bahseder, fakat Nadina’nın peşinde bir adam vardır. John ve Harry bundan kuşkulanır ve onu takip ederler. Tahminlerinde yanılmazlar. Nadina bir adamla gizli gizli konuşuyordur. Adamın peşinde olduğunu, ondan büyük paralar istediğinden bahseder.
Olaydan birkaç ay sonra Londra Mayıs 1914’te, John Eardsley, Harry Lucas şirketine giderek babasına dair üzerindeki yüklerden kurtulmayı hedefler. Babası, yaşamı boyunca onu aşağılamış, tüm borçlarını kapatmasına dair onu küçük düşürmüştür. John da, bu elmaslarla babasına olan borcunu ödemeyi amaçlıyordur, ama işler pek de istediği gibi gitmez. Bay Eardsley, elmasların çalıntı olduğunu iddia ederek, şirketine leke sürülmesi tehlikesi karşısında oğlu John Eaedsley’i evlatlıktan reddeder. John, tüm bunların, kendisine yapılan bir komplo olduğunu söylese de iş işten geçmiştir. Öyle ki John kendi ve Harry ile bizzat keşfettiği elmaslar yüzünden hırsız damgası yemiştir. Tüm bunların altında ezilirken arkadaşına orduya yazılmak istediğini söyler. Çok geçmeden ikisi birlikte orduya katılırlar, fakat savaş sırasında hayatlarını kaybettikleri yönünde bir haber alınır.
Aradan sekiz sene geçtikten sonra Marlow’daki Mill House’da bir cinayet işlenir. Yıllar önce John Eardsley’in konuştuğu kadın, Nadina öldürülmüştür. O sırada Hyde Park Corner metro istasyonunda bir adam raylara düşerek hayatını kaybeder. Anne Beddingfeild’da oradadır. Ölen adama müdahale etmek isteyen doktor kılığındaki bir adamdan bir kağıt parçası düşer. Adam, ölen kişiye baktıktan sonra hemen oradan uzaklaşır. Anne, bu kamaşada bir şeyler döndüğünün farkındadır. Vakit kaybetmeden dedektif kimliğine bürünmesi gerektiğini anlar.
İstasyondaki adamın cebinden düşen kağıtta birkaç rakam ve bir isim yazıyordur; Kilmorden Castle. Bunun ne demek olduğunu keşfetmeye kararlıdır, ama şimdilik pek bir şey bulamaz. Ertesi gün bir şeyler bulabilmek için yola çıktığında gazetede bir şey fark eder. ”Kahverengi Elbiseli Adam” adında bir manşet vardır. Bu, dün gördüğü kahverengi elbiseli adam olabilir midir? Gazeteyi okuduğunda milletvekili Sir Eustace Pedler’ın Marlow’daki evi Mill House’da bir kadın cinayeti olduğunu bildiren haberi okur. Vakit kaybetmeden Mill House’a gidip ipucu araması gerektiğini fark eder. Bir an önce cinayeti ortaya çıkarmak istiyordur.
Mill House’a bir emlakçı kılığıyla girer ve cinayet mahallini aramaya koyulur. Evin gizli bir köşesine sürüklenmiş bir makara film keşfeder. Parçaları birleştiği anda polise giderek bildiklerini anlatmaya koyulur. Hyde Park’ta gerçekleşen ölüm ile Mill House’da gerçekleşen ölüm arasındaki bağlantının aynı kişi, yani söylenen Kahverengi Elbiseli Adam lakaplı kişi olduğunu açıklar, ama polis herhangi bir kanıtı olmadığı için bu duruma müdahale etmez. Anne, çaresizlik içerisinde oradan ayrılır ve kendi başının çaresine bakmak için bir fotoğrafçıya gider. Elindeki film makarasını göstermek ister. Fotoğrafçı bu makaranın hiç kullanılmadığını açıklar. Anne, daha fazla umutsuzluğa kapılır. Dedektiflik macerasının sonuna yaklaştığını düşündüğü anda bir ipucu keşfeder. Bulduğu kağıtta yazan Kilmorden Castle isminin bir gemiye ait olduğunu fark eder. Macera daha yeni başlıyordur.
Anne, ayın 17’sinde kalkan Kilmorden Castle gemisine birinci sınıf bir kamaraya yer ayırtır. Olay yerinde şüpheli ölüme dair bir şeyler bulacağı için heyecanlıdır, ama başlamadan önce bir şey yapmalıdır. ”Kahverengi Elbiseli Adam” manşetini yapan Daily Budget gazetesinin sahibi Lord Nasby’e gider ve bu şüpheli ölüm hakkında her şeyi bulabileceğini iddia eder. Şüphe ettiği her şeyi anlatır. Lord Nasby ile bu yazacağı hikaye karşısında anlaşma yapar ve oradan ayrılır. Üstelik bu hikaye üzerine para da kazanacaktır. Anne Beddingfeld, Araştırmacı Gazete Muhabiri sıfatıyla Güney Afriya’ya gidiyordur.
21 Ocak 1922, okyanusta, Southampton ile Cape Town arasında bir yerde seyahate devam ederler. Anne, gemide arkadaş edinmiştir. Savaşta öldüğü söylenen John Eardsley uzaktan kuzeni Albay Race ve Bayan Suzan Clarence ile yakınlık kurar. Mill House’da gerçekleşen şüpheli ölüm hakkında ve gazetelerde çıkan Kahverengi Elbiseli Adam manşetleri hakkındaki bilgilerinin üzerine durmaya devam eder. Elmas hikayesini düşünmek onu dünyadan soyutluyordur. Aynı zamanda söylenenler içerisinde bu elmasların merkezde olduğundan da emindir. Anne, kaptanın bizzat kendisine verdiği 17 nolu kamarasına dinlenmek için giderken kapısının önünde iki adamın tartıştığını fark eder; Bay Chichester ve Bay Pagett. Onların neden burayı istediğini bilmiyordur, ama bu işte kesinlikle şüpheli bir durum vardır.
Yatmak için içeriye girdiğinde kağıttaki rakamlar hakkında biraz daha düşünür. Bir şeyler bulur, fakat artık yorulmuştur. Dinlenmesi gerekiyordur. Uykuya daldığı sırada kapısını gürültüyle birisi çalmaya başlar. Anne, korkuyla kapıyı açtığında yaralı bir adamla karşılaşır. Adamı hızla yatağa taşır. Öyle ki birinden kaçıyordur. Neler olduğunu sorar fakat bir cevap yerine sert bir tepkiyle karşılaşır. Anne, bu tepki karşısında sinirlenerek adamı odasından dışarıya atar. Ki sarışın adamın da bundan pek rahatsızlık duyduğu söylenemez. O sırada Bayan Clarence’in kamarasından içeriye gece yarısı bir film makarası atılır. Bayan Clarence, o makaranın düşürdüğü makara olduğunu sanır ve ertesi gün başına gelen her şeyi Anne’e anlatır. Anne, bunun tuhaf olduğunu fark ettiğinde makarayı açar ve içinden hiç de görmeyi tahmin etmediği bir şey çıkar. Bir sürü parlak kırmızı elmas!
Anne, yaşadıkları bu olayla kağıtta yazılanlar arasında bir bağlantı kurmaya başlamıştır. Bu elmasların peşinde birileri vardır ve onlar, dün gece kamarasının önünde kavga eden Bay Chichester ve Bay Pagett’tan birisidir. Anne, çözmeye çok yaklaşmıştır ve vakit kaybetmeden onlara soru sormak için harekete geçer. Bu korkusuz ve genç kadın, ne kadar büyük bir tehlikenin içerisinde sürüklendiğinin farkında değildir.
Öğrendikleri karşısında kendi içerisinde muhakemeye yaparken beklenmedik bir tehditle karşılaşır. Arkadan yaklaşan bir adam boğazını sıkarak onu öldürmeye çalışır, ama o anda odasına gelen yabancı adam onu kurtarır. Gün geçtikçe katile daha fazla yaklaşmaya başlıyordur, ama tehlikenin de farkına varıyordur. O sırada artık, kendisini Harry Lucas olarak tanıtan sarışın adamla hareket etmeye başlar.
Anne, olaylar zincirinin içerisinde hapsolurken gemi Güney Afrika’ya ulaşır. Şimdi gizemlerine burada devam etmelidir. Merakı çerçevesi içerisinde başına korkunç olaylar gelmeye devam eder. Kendisini gemide öldürmeye çalışan adamın Bay Chichester’ın öldürmeye çalıştığını fark eder. Öyle ki Bay Chichester’da bunu ona söylemekten çekinmez. O sırada adamın konuşmalarından elmasların peşinde olanın ”Albay” lakaplı birisi olduğunu fark eder. Anne başına gelenlerin üzerine nihayet korkunç bir tehlikenin içine düştüğünü anlar, ama artık geri dönemez. Bu ölümün artık bir cinayet olduğunu biliyordur ve Albay lakaplı adamın öyle ya da böyle kimliğini ifşa etmelidir.
Bayan Clarence’e her şeyi anlatır. Trene binip eve gideceğini söyleyerek Bay Pagett’i kandırır ve cinayeti çözmeye devam eder. O sırada Sir Eustace Pedler ve Sekreteri Bayan Pettigrew’un bulunduğu kompartımana biner. Yanında da Bayan Clarence vardır. Bir süre sonra Harry Lucas’tan, onunla görüşmek istediğini söyleyen bir mektup alır. Yanına gideceği sırada başına talihsiz bir olay gelir. Nehir’e düşer. Neyse ki Harry onu kurtarmıştır, ama tehlike yeni başlıyordur. Silahlı adamlar peşlerindedir. Harry Lucas artık her şeyi öğrenmiştir. Bildiği ve bununla birlikte daha öncesinde başına gelen her şeyi Anne’a anlatır.
Suçluyu bulmak an meselesidir, ama ilk önce bu silahlı adamlardan kurtulmaları gerekiyordur. Tek parça halinde oradan kurtulduktan sonra Bay Pagett’in bu konuda masum olduğunu öğrenirler. Bununla birlikte Anne, Bay Chichester’ın karşısına çıkar. Albay dedikleri aslında Sir Eustace Pedler’in ta kendisidir. Anne, yine tuzağa düşmüştür, ama Harry yine oradadır. Bu sefer Harry ve Anne yan yana geldiklerinde Sir Eustace Pedler’ı tuzağa düşürürler. Harry, onları öldüremeyeceğini, elmasların yerini bilmediğini söyler, ama aslında durum farklıdır. Sir Pedler, elmasların içinde bulunduğu makarayı Bayan Clarence’den almıştır, ama tabii bu da yalandır, çünkü Anne, elmasların yerini değiştirmiştir. Trende satın aldıkları tahta zürafanın içine saklamıştır. Sir Pedler kandırılmıştır. O sırada Albay Race, Pedler’ı yakalamak için oraya gelir, ama Pedler patlamadan sonra kaçmayı başarır. Albay Race, adamlarıyla birlikte onu aramak için seferber olur.
O sırada Anne Beddingfield, Harry Lucas hakkında gerçeği öğrenir. O aslında yıllar önce savaşta öldü denilen John Eardsley’den başkası değildir. Ölen arkadaşı Harry Lucas’ın ismini kullanmıştır. John, adını ona en başta, kendisini para için mi yoksa kendi olduğu için mi sevip sevmediğini anlamak için söylememiştir. Bu da tatlı bir birlikteliğin başlangıcı olmuştur.
Anne Beddingfield, elmasların içinde bulunduğu cinayet suçlusunu yakalama macerasında Kahverengi Elbiseli Adam John Eardsley’e aşık olmuştur. Bu da dedektif Anne Beddingfield’ın macera dolu yaşamının simgesi haline gelmiştir.
*
Kahverengi Elbiseli Adam, Agatha Christie’nin NTV yayınlarından 2013 yılında çıkan çizgi roman klasikleri serisinden okuduğum macera dolu bir hikayeydi. Burada altı kitaplık bir seri mevcut, fakat benim elimde beş tane var ve her kitapta iki tane hikaye var. Agatha Christe’nin aynı adlı bir romanı da mevcut. Romanının daha gizemli ve sürükleyici olduğunu düşünüyorum. Çıktığı yılda aldığım bu çizgi roman serisini de okumadan edemedim. Yıllar önce okumuştum, ama yeniden başlamam gerektiğini fark ettim. Bu kısımda aynı zamanda ”Sessiz Tanık” adında bir hikaye daha mevcut.
İlk yorum yapan siz olun