Son güncelleme tarihi 30 Ağustos 2020
Merhaba arkadaşlar, bu haftaki yazımıza hoş geldiniz! Her cuma olduğu gibi, bu cuma günü de özel bir konsept ile karşınızdayım. Başlıktan da anlaşılacağı üzere, artık bizim de bir yazar köşemiz var. İlk olarak bunun ne demek olduğunu kısa bir şekilde açıklamak istiyorum. Yazar köşesi, her ayın son haftasına tekabül eden cuma günü gerçekleştireceğimiz, seçtiğimiz bir yazara ait bilgiler ve onun eserlerini kısa bir şekilde konu alacağımız bir köşedir. Bu haftanın başlangıcı olarak bugün sizlere 25 Ocak 1882 doğumlu İngiliz yazar Virginia Woolf ‘un hayat öyküsünden bahsedeceğim.

Virginia Woolf, feminizm ve edebiyat tarihinin önemli isimlerinden birisi olarak kendisinden söz ettirirken, aynı zamanda da edebi akım içerisinde feminizm hareketinin ilk temsilcilerinden değerli bir sanatçıdır. Bununla birlikte ilk olarak bilmeyenleriniz için kısa bir şekilde feminizm hakkında bilgi vermek istiyorum. Feminizm, kadınların hakları doğrultusunda erkek-kadın arasındaki eşitsizliklerin ortadan kaldırılması adına gerçekleştirilen bir akımdır. Bu akım daha çok, toplum ve kitle hareketleri aracılığıyla gerçekleştirilir. Bununla birlikte Woolf, kitaplarında ve tüm yaşamı boyunca feminizmi bir yaşam biçimi olarak ele almıştır. Bu akımın en büyük temsilcisi olarak bir kitap örneği verilecek olursa eğer, bu kitap kesinlikle, 1929 yılında yazdığı ‘Kendine Ait Bir Oda’ deneme kurgusu olurdu.

Virginia Woolf, Victoria döneminde Dünya’ya gelmesinin yanı sıra doğduğunda dahi, bir üne sahipti. Öyle ki, kendisi dönemin ünlü yazarlarından olan Sir Leslie Stephen’ın kızıydı. Fakat aile hayatı düşünüldüğü kadar parlak değildi. Anne ve babası dul kalıp birbirlerini bulmadan önce başka insanlarla evliydiler ve ikisinin de ilk evlendiği kişilerden çocukları vardı. Virginia’nın 13 yaşındayken annesinin ölmesinin üzerine, o yıllarda dayatılan, kadınların ikinci planda kalmasının verdiği durum ile okula gidemedi, ama babasının yardımı ile eğitimine devam etmeyi sürdürdü. Aynı zamanda, acısı o kadar yoğundu ki, annesinin ölümü hakkında ‘Olabilecek en büyük fekalet’ kelimelerini kullanmıştır.
Annesi Julia Duckworth ile babası Leslie Stephen’ın, beş çocuklarından birisi olan Vanessa Bell, çok küçük yaşlarda ressam olmaya karar verirken, Virginia’da yazar olmaya karar vermiştir. Kendisini geliştirme yöntemi olarak da, babasının birikimlerini kullanmıştır. Öyle ki, o dönemde yazar olmak için alana sahiptir; babasının kütüphanesine. İlk deneyimlerini 1895 yılında hayata geçirmiş, bir gazetede kısa hikayelerini yayımlatmıştır. Yazılarında daimi özellik olarak döneminin, yani Viktorya tarzı yaşamaya karşı olduğu için, bu durumdan bahsetmekten çekinmez. Yazılarındaki bu temaların bazıları, aşk, evlilik ve özgürlük hakkındadır.
Hayatında ciddi bir dönüm noktası vardır. O da, babasının ölümünün ardından Londra, Bloomsbury’ye taşınması olmuştur. Virginia, Bloomsbury’de kendi alanına mensup, bir grup ünlü edebiyatçıyla tanışmıştır. Aynı zamanda, bu grupta bulunan çoğu kişi ya eşcinsel ya da biseksüeldir. Dönemine nazaran, grupta bulunan insanlar bu kişileri etik bir grup olarak görmektedir. Virginia, 1909 yılında, bu grup arasındaki ünlü edebiyatçı Lytton Strachey ile bir süre kadar nişanlı kalmış, fakat bu ilişkiyi yürütememesinin üzerine ayrılmıştır. Aradan üç sene geçmesinin ardından 1912 senesinde ise, kendi hayatına son verinceye kadar yıllarca sürecek olan evliliğini Leonard Woolf ile gerçekleştirmiştir. Öyle ki Leonard, eşinin kitaplarını rahat bir şekilde basabilmesi için bir basımevi dahi kurmuştur.
GÖZ ATIN: Kelimelerin Sessiz Çığlıkları; Franz Kafka | Yazar Köşesi #2

Virginia Woolf, annesinin özlemini ve ona duyduğu minnetini, 5 Mayıs 1927 yılında yayımladığı ‘Deniz Feneri’ adlı eserinde ruhundaki parçaları okuyucularıyla dile getirmiştir. Öyle ki, roman hakkında kız kardeşi Vanessa Bell, şu sözleri dile getirmiştir; “Annemin portresi düşünebileceğimden çok daha ona yakın. Ama böyle mezardan geri gelmesi acı verici.” sözlerini kullanmıştır. Aynı zamanda annesinin ölümünü Virginia’ya, etkileyici bir üslup kazandırmakla birlikte güçlü bir hafıza da kazandırmıştır. Bu nedenledir ki, günümüzde dahi edebiyat ve kadın kelimeleri bir araya getirildiğinde akıllara gelen isim olabilmektedir.

Virginia Woolf, Yıllar geçtikçe ağır bir depresyon batağına yakalanmıştı. Depresyonun verdiği rahatsız edici sesler neticesinde yazma yeteneğinin giderek azaldığını ve bunu kaybetmeye yakınlığında olma düşüncesi ruhunu yavaş yavaş ele geçiriyor, onu içinden çıkılmaz bir hale sürüklüyordu. Çünkü Virginia için yazmak, nefes almak gibiyken bunu kaybediyor olmak, oksijenini kaybediyor olmaktan daha beterdi. Artık yaşamanın bir anlamı olmadığını düşünüyordu. Aynı zamanda da Perde Arkası adlı romanını yazmıştı. Romanı yazarken ki yaşadığı stres ve ruhundaki korku ögeleri, Woolf’un duygularını sonu olmayan karanlık bir uçuruma dönüştürüyordu. Ve bu uçurumdan, ardında iki özel insana bıraktığı intihar mektubu ile kendini bıraktı.

28 Mart 1941’de, evlerinin yakınında bulunan göle, ceplerine taşlar doldurarak atlayıp intihar etti. Virginia, kocasına yazdığı mektupta ona yaşadığı her şeyi kısa ama öz bir şekilde anlatmıştır. Düşüncelerini ele geçiren seslerden, daha öncesinde yaşadığı korkunç anlara geri dönmek istememesinin verdiği korkudan ve kendisine duyduğu minnetten ve ona duyduğu aşkından söz etmiştir. Tek kaçış yolunun ölüm olduğunu dile getirirken mektubunun devamında yeniden ikisi arasındaki duygusal bağa değinmiştir. Daha sonrasında, eşi Leonard Woolf, beş ciltlik eserinde Virginia ile ilgili yaşadığı 30 yılını her biri duygu yüklü satırlarla anlatacaktır.

Virginia Woolf eserlerinde kendi hayatından acı verici izleri ve yaşadığı ruhsal sorunları kaleme almıştır. Öyle ki, 1925 yılında yayımladığı ‘Mrs. Dalloway’ adlı eserinde, kendi deliliğini, yalnızlığını ve bir insanın intihara sürüklenen hayatını konu almaktadır. Çoğu yazar, eserlerinde kendinden parçalar bırakır. Bu durum, belki de kişinin eserleriyle ölümsüz olmasını nitelendirilir ve Woolf, kesinlikle yıllar geçtikçe eserleriyle ve ruhuyla ölümsüz olarak kalacaktır. Virginia Woolf, kitaplarıyla kesinlikle size ışık olacak bir sanatçı.
Virginia Woolf’tan Birkaç Alıntı;
“Arkadaşlarımı kaybettiğim oldu, kimini ölüm yüzünden… Kimileriniyse sadece karşıdan karşıya geçemediğim için.”
Para kazanın, kendinize ait ayrı bir oda ve boş zaman yaratın ve yazın, erkekler ne der diye düşünmeden yazın!
Eğer kurmaca bir metin yazmak istiyorsa, bir kadının parası ve kendine ait bir odası olmalıydı.
Güzel bir yemek yemeden iyi düşünebilen, sevebilen ya da iyi bir uyku çekebilen kimseyi tanımadım.
Bir kadın olarak, ülkem yok. Bir kadın olarak, bir ülkem olsun istemiyorum. Bir kadın olarak, bütün dünya benim ülkem.
ESERLERİ;
Dışa Yolculuk (1915)
Gece ve Gündüz (roman) (1919)
Jacob’un Odası (1922)
Mrs. Dalloway (1925)
Deniz Feneri (roman) (1927)
Orlando: Bir Yaşamöyküsü (1928)
Dalgalar (roman) (1931)
Yıllar (1937)
Kendine Ait Bir Oda (1929)
Londra Manzaraları (1931)
Flush, Bir Köpeğin Romanı (1933)
Üç Gine (1938)
Perde Arası (1941)
Virginia Woolf’un Günlükleri
Pazartesi ya da Salı (1921)
Hello there,
My name is Aly and I would like to know if you would have any interest to have your website here at merilands.com promoted as a resource on our blog alychidesign.com ?
We are in the midst of updating our broken link resources to include current and up to date resources for our readers. Our resource links are manually approved allowing us to mark a link as a do-follow link as well
.
If you may be interested please in being included as a resource on our blog, please let me know.
Thanks,
Aly